İnsan yansıtılan dünya içerisinde kendine özgü dünyasını yaratıp o dünyayı kendine özgü kılmakla gerçek benliğine kavuşur
31 Ekim 2010 Pazar
derrida
Foucault’nun teorileriyle paralellik arzeden bir biçimde merkezsizleştirme nosyonu üzerinde durarak dilin ve Batı felsefesinin yapısını bozmuştur. Metinleri birer bilgi aktarım nesnesi olarak gören post-yapısalcı yaklaşımın önemli temsilcilerinden olan Derrida “there is nothing outside the text” ( metnin dışında hiçbir şey yoktur) diyerek metinlerde “gerçek”le ilişkisi bulunan bir gösteren olmadığını, dolayısıyla tez-antitez-sentez kuramının, yani çelişkilere dayanan ve zıtlıkların birliği diye tabir edebileceğimiz, karşıtlıklardan ortaya çıkabilecek bir şey olan göstergenin varolması için “gereken” bir gösterilenin de olamayacağını öne sürer. Her göstergenin aynı zamanda bir gösteren olduğunu açığa çıkaran Derrida böylece anlamın sonsuz alternatifler yumağı şeklinde varolabileceğini ve dolayısıyla da gerçeğin sonsuz biçimlerde karşımıza çıkabileceğini ortaya koyar. “Metnin dışında hiçbir şey yoktur” demekle Derrida’nın kastettiği şudur: Yıllardır arkasında koştuğumuz bütün söylemler, ki bunlara büyük anlatılar diyoruz, birer metin şeklinde konulmuştur önümüze. Bu metinleri anlamlı kılan onların birbirleriyle olan ilişkileri ve birbirlerinden farklarıdır. Her metnin aynı zamanda hem bir gösterilen (signified) hem de bir gösteren (signifier) olduğunu öne süren Derrida, anlam, gerçek ve tarih kavramlarını işte bu post-yapısalcı perspektifle ele alır. Derrida’nın dilin işleyiş biçimi ve mutlak anlamın imkansızlığı hakkındaki teorileri sayesinde aklın ve tarihin sorgulanmasına Nietzsche’den sonra en önemli katkıyı koyan Foucault’nun Nietzsche’nin “bilgi perspektiftir” sözünden hareketle yarattığı “ratlantısal tarih ürünü merkezsiz iktidar” kavramını daha iyi anlarız. Gerek bireylerin, gerek kitlenin, gerekse iktidarın merkezsizleştiği bir dönemde “metnin dışında hiçbir şey yoktur” sözünün önemi Derrida’nın bu sözle yazarın iktidarını yazardan alıp metne vererek “her metin kendi kendisinden sorumludur” düşüncesine zemin hazırlamış olmasından ve metinden çıkabilecek olası anlamları çoğaltarak okuyucunun okuma eylemi esnasındaki etkinliğini arttırmış olmasından ileri gelir. Tıpkı Foucault’nun dışlanmışların dışarıdan çıkmasını teorik olarak mümkün kıldığı gibi…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder