24 Ağustos 2010 Salı

bütün iyi kitapların sonunda

Bütün iyi kitapların sonunda Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
...Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır.
......
Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.

Edip CANSEVER

Biz miydik?

Dudakları gitmiş yontular gibi
Eski bir şairin
esinlerinden kalan
...Bergamalı çağrışımlar gelini.

Onlar mıydı
omuzlarında şarap testileri
Biz miydik sarhoşluğun tadına bakan
Sıçrayıp
geçenler kum saatlerini.

Onlar mıydı şaşarak yıldızlara
Ellerinde
merakın fenerleri
Geceyi gündüzü kendilerine soran.

Biz
miydik Homer'den en gencimize değin
Kilidine umut tohumları bırakan
Şakaklarındaki
kelepçelerin.

ŞÜKRAN KURDAKUL

Pablo Nureda - ''Ağır Ölüm''

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç d...eğiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar. Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde ...siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gü...lümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler. Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler. Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar. Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar. Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir. Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

ADI KAYIP

Deniz yok olursa diyor bir çocuk
Balık kaybolursa
Ne derim benden sonraki çocuklara
İnsanla...r kaybolurken gözaltılarda
Çöllerde boğulan nehirler
Ey çocuk
Nasıl varır okyanuslara


Adı karanfil ki suçu rengidir
Özgürlük dilinde bir imge
Tutsaklık dilinde bir söylencedir
Karanlıkta bir el koparır dalından
Artık ölüme varmış bir işkencedir


Orman yok olursa diyor bir çocuk
Ağaç kaybolursa
Ne derim benden sonraki çocuklara
İnsanlar kaybolurken gözaltılarda
Dalından koparılan tomurcuk
Ey çocuk
Nasıl meyvelenir sana ve diğer çocuklara


Adı narçiçeği ki suçu patlamak
Birdenbire güneşe haykırmak
Ve güneş diliyle kıpkızıl çoğalmak
Karanlıkta bir el koparır dalından
Adı kayıptır artık
Daha meyveye bile durmadan


Aç gözlerini o çığlıklaraı çocuk
Kayıp analarının gözlerine bak
O gözler ki karanfil kıvrımında nar çokluğu
Sevda denizlerinde oğul ve kız yokluğudur
Her biri bir depremdir yüreklerde
Her biri açlık içinde zulüm tokluğudur


Sen ki bir badem dalısın baharda
Yüzünde solgun bir yeşil akşamı
Dalıyor gözlerin bir çağın artıklarına
Kazılardan yeni çıkmış gibisin
Bakışlarında düş fosilleri
Güneşli bir yeşili özler gibisin


İnsanlar kaybedilirken ey çocuk
İnsanlık adına
Nasıl başlar bu yeşil ve mavi yolculuk
Hangi gemi kalkar bu ülke limanlarından
Hangi mavilikler karşılar seni
Kıyılar zincir olmuş bileklerde
Dalgalar yargısız infaz
Al kalemi eline ey çocuk
Yeşilin ve mavinin şiirini yeniden yaz

Adnan YÜCEL

ne sağnaklar görmüşüz

Ne sagnaklar gormusuz, yarilan gokyuzunden, alnimiz yildirimlarla agmis.
Ne ruzgarlar cinlamis bagrimizda, coskusundan kirilmis kaburgamiz.
Dislenip kayalari ne atesler yakmisiz, asmisiz ne zifir ucurumlar.
Yine de urkutmeden opmusuz bir ceylani gozlerinin yasindan.
Incitmeden tutmusuz agzimizda yorulan kelebegi.
Simdi asmalardan koruklarin tadi silinmis,
sesimizde sendeleyen bir keder.
Uykusuzluk serin serin siziyor aciyan tenimizden.
Ziyani yok, nasil olsa gonlumuzde askin yeri çok derin.
Ne azgin canavarlar ustune yurumusuz bir demet cicek icin,
neyimiz var neyimiz yok vermisiz bir narin dilek icin,
yillarini tas duvara ormusuz omrumuzun bir hircin yurek icin.
Simdi çevremizde yosunlasmis sessizlik, yabaniyiz gittigimiz her sehrin.
Cigdemsiz, kukremesiz, kimsecikler sezmiyor
boynumuzdan didisen orumcegin zehrini.
Ziyani yok, nasil olsa nabzimizda durulanir yasamanin iksiri.
Ne guzel sevmisiz, agzimizda mavi bir tat kekremis,
ne sizilar sarmisiz yumusacik opuslerin cigligini kusanip,
safaklar tutuskunu sarkilar yuvalanip ne mintanlar yirtmisiz,
simdi usulcacik urpersek kara gece uykumuz kacacak kadar delik
ustumuz cimensiz tepeler gibi bereketsiz, ortusuz, serin.
Ziyani yok, nasil olsa gonlumuzun cayirlari ipekten, bakisimiz lekesiz.
Ne masalar duzmusuz kivrimlari gumus, kakmalari sedeften,
ne milyonlar yanindan basegmeden gecmisiz, huyumuz degismemis,
hayatimiz gunbegun carpisarak yasanilan sirlarin urunudur.
Simdi kar altinda avcumuz, avurdumuz ilacsiz,
issizlasmis sabahlar, yoksunluk arsizlasmis.
Kacisir yolumuzdan golgesini de alip o saklabanlar inildesek acliktan;
ziyani yok, nasil olsa gonlumuzun dagi tasi altindan.
Ne devlerle dalasmis kanimizi gostermeden silmisiz.
Ne kudurgan gunlerde elimizi dost eline titremeden vermisiz.
Bir omur segirtmisiz bir nefes beklemeden.
Simdi nice anislarin dudagi usuyen bir cocuk kadar ucuk,
nicesi elsikislarin sahtekar cikmis.
- Bizi eskiyalar soymamis abi muhabbet yikmis.

Nihat Behram

13 Ağustos 2010 Cuma

Dayanılmaz

çocuğunu emziren ananın şefkatine
-yırtıcı, derin-
hilelere, ölümlere karşı gelir
memedeki çocuğun iştahı,
kudreti sonsuz,
dayanılmaz.

Ve sen gözbebeğim
sen erkek sesinle
"İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi." dersin
milyonların içinden
milyonlardan ve gün ışığından uzağa götürülür,
işkence görür,
hapis yatar,
sürgün edilirsin;
sevilecek şeyler değilse de bunlar
DAYANILIR...

Halbuki günden güne yaşanacak hale gelen yeryüzünde
toprağın ve insanoğlunun ümitle yarattığı her şey
çatlayan tohum, akan su,
ana şefkati, çocuk iştahı, insan tahammülü,
hayatı öven şiir,
kardeşliği söyleyen şarkı,
mücadele eden resim,
ve emekçinin yüreği, elleri, hasreti
harbe ve ölüme karşıdır
DAYANILMAZ...

Arif DAMAR
Gözlerini ölüm bürüdü onların
korkulu rüyalarda uyanıyorlar uykularından.

Günden güne daha cana yakın
günden güne daha yaşanacak hale gelsin diye
her gün daha sağlam
daha usta
daha kahraman ellerle onarılan yeryüzü
eskisinden dar geliyor onlara
eskisinden düşman.

Ne günün ilk ışığı
ne balık sürülerinin ışıldaması suda
ne güneşe uzanan dal
ferahlık vermiyor içlerine.

Çalınan insan emeği yaşatmaz oldu
korkulu rüyalarla uyanarak uykularından
korkunç kararlar verdiler.

Karşı koymazsak eğer
tehlikededir günlük ekmeğimiz
bacamızın tütmesi tehlikededir
evimiz, aşkımız, çocuğumuz
pencerede saksı
kitap sevgisi, insan sevgisi
tehlikededir.

Gözlerini ölüm bürüdü onların
uyumak, uyanmak tehlikededir,
tehlikededir çiçek koklamak
bardakta su, ateşte yemek
bahçede güneş tehlikededir.

Tehlikededir gözbebeklerimiz
Adana'nın pamuğunu yabancılar işliyor
dokuma tezgahları tehlikededir.
İzmir'in üzümü, fındığı Giresun'un
Samsun'un tütünü tehlikededir.
Kapanıyor fabrikalar birer birer
varımız yoğumuz tehlikededir.

Fakat korkunç kararlara ve tehlikelere aldırış etmeden
boy atan başakların şarkısı devam eder
topraktan güneşe avaz avaz.
Çatlayan tohumdaki yaşamak arzusu
her zaman galip, her zaman hür,
dağlardan akan suyun sevinci
her zaman genç, delikanlı
kabına sığmaz...

GİT

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

CEMAL SAFİ

düşünceye çağıran nedir

düşünmeye çağıran nedir? soru işitildiğinde kulağa belirsizlikten uzak gelmekte. açık ve anlaşılır görünmekte . fakat küçük bir düşünme bile : tek anlamdan daha fazlasına sahip olduğunu göstermekte. daha soruyu sorar sormaz iki anlam arasında bocalamaya başlıyoruz. gerçekten de sorunun muğlaklığı daha ileri bir hazırlık olmaksızın cevap ileri sürmeye dönük her çabayı engellemekte.
o halde bu muğlaklığı açıklığa kavuşturmalıyız. 'düşünme ne demektir ? ' sorusunun muğlaklığı onun birkaç mümkün ele alınma tarzını içinde saklamakta . bu dersin ilerleyen aşamasında sorunun sorulabileceği dört tarzı öne çıkarabiliriz.
1-'düşünmek ne demektir?' ilk olarak ve öncelikle şunu söyler; 'düşünme ' dediğimiz nedir, ( bu sözcük ne anlama gelmektedir) kendisine 'düşünme ' adını verdiğimiz nedir?
2-'düşünmek ne demektir?' ikinci olarak şunu da söyler; geleneksek öğreti bizim düşünme adını verdiğimiz şeyi nasıl anlar ve tanımlar? iki bin beş yüz yıldan beri düşünmenin temel ayırt edici özelliği olarak kabul edilegelen nedir.? geleneksel düşünme öğretisi neden şu ilginç ' mantık' ismini taşır?
3-'düşünmek ne demektir?' ayrıca, üçüncü olarak şunu söyler: tam hakkıyla düşünebiliyor olmamız için ihtiyaç duyduğumuz ( ön koşullar ) nelerdir? her defasında düşünmeyi tam anlamıyla yerine getirebilmemiz için bizden istenen nedir?
4-'düşünmek ne demektir ?' dördüncü ve son olarak şunu söyler: Bizi düşünmeye çağıran , deyiş yerindeyse , bize düşünmeyi emreden nedir? bizi alıp düşünmeye götüren nedir.

bunlar soruyu sorabileceğimiz ve uygun bir çözümlemeyle bir cevaba yaklaşabileceğimiz dört yoldur. sorunun bu dört sorulma tarzı üstünkörü biraraya getirilmemiştir. hepsi birlikte karşılıklı olarak bağlantılıdır. soruyla ilgili rahatsız edici olan , mümkün anlamların çokluğundan ziyade, ( sorunun soruluşunun) bu dört tarzının hepsinin tek bir anlamı işaret ediyor olmasında yatar.
'düşünmek ne demektir?' sorusunun sorulabileceği daha önce zikrettiğimiz dört tarz, birbirinden bağımsız ve irtibatsız yan yana durmazlar. bunlar bu dört yoldan birinin buyurduğu bir birlikle birbirlerine aittirler.

kaynak/kant-schopenhauer-heidegger-Düşüncenin Çağrısı
9 saat önce · Gönderiyi Sil

12 Ağustos 2010 Perşembe

DÜŞÜNCENİN ÇAĞRISI

DÜŞÜNCENİN ÇAĞRISI
Düşünme her şeyden evvel bir görüş yahut kanaat sahibi olma bir şey veya bir durum hakkında bir tasavvur oluşturma, bir dizi öncüllerden hareketle muhakemeye başvurarak geçerli bir sonuca ulaşma değildir. düşünme bilimler gibi bilgi üretmez, hayat için işe yarar, kullanışlı kestirmeler sunmaz. o kestirmelerin ışığında alelacele harekete geçmek için gerekli olan kör kararlılığı beslemez.
düşünme her şeyden evvel bugünkü bu hengamenin ve onun basmakalıp kanaatlerinin zorbalığının ortasında fert olmayı , kendine özgü duyuşa ve bulunuşa -vicdana sahip olmayı gerekli kılar. düşünme özgürce , asla fütursuzca değil , sorgulamayı , özden gelen, yöneldiğini değil, kendisini zorlayan soruları sormayı gerekli kılar. bu ise yalnızlığı ve sessizliği . hayatın yükünü kendi başına omuzlamayı , tuttuğu yolda kendi başına anlam arayışı içinde olmayı. kapanmayı ve kapanarak düşünceyi besleyip doğurtacak düşünürlerin düşünceleri ile ilişki kurmayı . insanın ve dünyanın nerelerden geçip buralara geldiğini . sonra dinlemeyi ve beklemeyi .
düşünme bir meseleyi düşünürken onu asla kendini beri tutarak üstünkörü düşünmez. yüzeyde gördüğü benzerlikleri birbirine raptederek aceleci sonuçlara varmaya çabalamaz. kutsala gösterdiği saygıyla bütün varlığıyla onun özüne , hakikatine ermeye çabalar hep. onu kendi başına ele alıp ait olduğu bütünlükten hunharca kopartmaz. bağlara dindarca bir özen gösterir. onları koparmayı en büyük dinsizlik addeder. düşünme dinler. ve bekler.

kaynak /düşüncenin çağrısı
kant-schopenhauer-heıdegger