23 Aralık 2010 Perşembe

dante'ye göre ' zaman' ;

dante'ye göre zaman tarihin içeriğidir. tarihle eşzamanlıdır. aksine, tarihin amacı zamanı dağılmadan bir arada tutmaktır . ve böylece aynı zaman peşinde ve içinde olanlar birbirlerinin kardeşi ve yoldaşı olurlar.

(osip mandelştam)

Wagner’in “gerçek sanat” dediği şey,

Bilinçsiz içgüdülerin ortaya çıkardığı şeyleri mantıklı tasarımlara bağlayarak dahileri tanrılaştırıyoruz, tıpkı evrenin yaratıcı gücünü tanrılaştırdığımız gibi. Wagner’in “gerçek sanat” dediği şey, her içgüdü kadar bilinçsiz olan sanatçı içgüdüsüydü. Mozart, yapıtlarını açıklaması istendiğinde, “nasıl bilebilirim?” de...mişti, açık yüreklilikle.

Bernard Shaw

19 Aralık 2010 Pazar

Angelus Novus

Klee’nin bir resmi vardır ki onu diğer tüm resimlerinden ayırır. Bu resim çizildikten bir yıl sonra, 1921’de Almanya’da ünlü düşünür Walter Benjamin tarafından satın alınan Angelus Novus’tur. Benjamin’in uzun ve ızdıraplı sürgün hayatı boyunca yanından ayırmadığı bu minik, sulu boya resim ünlü düşünüre Tarih Felsefesi Üzerine Notlar’ı yazarken ilham perisi olmuş ve resim çizilirken Klee’nin belki aklından bile geçirmediği bir anlam yoğunluğuyla zenginleştirilerek temsil ettiği bağlam değişmiş ve tarih yazımı, felsefe, Marksizm ve materyalist tarih kuramına ışık tutacak bir ikon haline gelmiştir. Angelus Novus “yeni melek” anlamına gelir.
Benjamin bir Alman yahudisiydi, ateistti, Marxistti ve doğal olarak Nazilerin hışmından kurtulamadı. İkinci dünya savaşı boyunca çeşitli Avrupa ülkelerinde sürgün hayatı yaşadı, planı Amerika’ya kaçmaktı ancak,1940’ta İspanya-Fransa sınırında yakalanacağını anlayınca intihar ederek yaşamına son verdi.

Benjamin’in Tarih Felsefesi Üzerine Notlarının dokuzuncu bölümü şöyledir:

“Klee’nin Angelus Novus adlı bir resmi vardır. Bir melek betimlenmiştir bu resimde; meleğin görünüşü, sanki bakışlarını dikmiş olduğu bir şeyden uzaklaşmak ister gibidir. Gözleri, ağzı ve kanatları açılmıştır. Tarihin meleği de böyle gözükmelidir. Yüzünü geçmişe çevirmiştir. Bizim bir olaylar zinciri gördüğümüz noktada, o tek bir felaket görür, yıkıntıları birbiri üstüne yığıp, onun ayakları dibine fırlatan bir felaket. Melek, büyük bir olasılıkla orada kalmak, ölüleri diriltmek, parçalanmış olanı yeniden bir araya getirmek ister. Ama cennetten esen bir fırtına kanatlarına dolanmıştır ve bu fırtına öylesine güçlüdür ki, melek artık kanatlarını kapayamaz. Fırtına onu sürekli olarak sırtını dönmüş olduğu geleceğe doğru sürükler; önündeki yıkıntı yığını ise göğe doğru yükselmektedir. Bizim ilerleme diye adlandırdığımız, işte bu fırtınadır.” (Pasajlar, 2004:37)

16 Aralık 2010 Perşembe

yaşam üslubu

düzde yetişen bir çamı incelersek, dış görünüm bakımından bir dağın tepesinde yetişen çama benzemediğini görürüz. ortada aynı ağaç türü , yani bir çam söz konusu olmasına karşın birbirinden farklı iki yaşam üslubu buluruz karşımızda. dağın tepesinde büyüyen ağacın yaşam... üslubu civarındakinden değişiktir. bir ağacın yaşam üslubu onun bireyselliğidir, belli bir çevrede o çevreyle uyum içinde açığa vurur kendini. bir yaşam üslubunu özellikle açık seçik tanımak istiyorsak , onun içinde yer aldığı çevreyle karşılaştırarak gözden geçirir , bu çevreninin beklediğimizden daha başka türlü olduğunu görürüz ; çünkü her ağaç kendine özgü bir yaşam biçimine sahiptir, yalnızca , belli bir çevreye karşı tepkiyi oluşturmaz. insanlarda da durum buna hayli benzerlik gösterir. yaşam üslubunun belli çevre koşullarına bağlı olduğunu görürürz ; bu durumda bize düşen , varolan çevre koşullarıyla insanın ilişkisini saptamak, bunu yaparken insan ruhunun çevre koşulları değiştikçe bir değişme geçireceğini gözten uzak tutmamaktır. elverişli koşullarda yaşadığı sürece bir insanın yaşam üslubunu açık seçik belirleyemeyiz. kişinin güçlüklerle yüzyüze geldiği elverişsiz yaşam koşullarında ise yaşam üslubu açık seçik ve belirgin olarak açığa vurur kendini. kişinin elverişsiz ya da çetin koşullarla karşılaşması , yaşam üslubunu herkes için görülebilir somut bir duruma sokar. alıntı alfred adler /yaşama sanata

logos

Logos sözcüğü Yunanca’da us ile kavrama anlamındadır. Ve duyguları kavrama anlamındaki pathos sözcüğü karşılığında kullanır. Anlamıyla ilgili olarak us ve bu usa dayanan söz, yasa, düzen, bilgi anlamlarını dile getirir.

Absürdizm

Absürdizm
Herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır. Sonunda ise insanları iki yoldan birine seçmeye itecektir: ..."Hayatın anlamsız olduğu sonucu" ya da "Tanrı`ya inanmak, bir dine yapışmak" . Fakat yukardaki argüman tekrar uygulanabilir: "Tanrı`nın amacı nedir?" Kierkegaard, Tanrı`nın bilinebilir mantıklı bir amacının olmadığına inanır, absürtü Tanrı`da da bulur.İntihar etmek hayatın saçmalığına karşı "uğraşmaya değmez" demektir ve rasyonel bir tepki gibi görülebilir. Fakat birçok insana göre bu bir çözüm değildir, ölüm absürtü ortadan kaldırmaz, absürt ile bağlantıyı koparır sadece. Albert Camus, Sisifos Söyleni`de intiharın faydalı bir çözüm olmadığını söyler, çünkü hayat bütünüyle absürt ise onunla savaşmanın yolu aradaki bağı sürdürmekten geçer. Eğer bilinç yaşamıyorsa ki absürtü trajik yapan Sisifos`un taşın düşeceğinin farkında olmasıdır, akıl ve absürt arasındaki etkileşim var olmayacaktır. Ölüm ise bunu ortadan kaldırır ve ölümde de bir anlam yoktur, kısacası intihar insanın nihai yazgısını hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Camus, asıl isyanın yaşarken absürte baş kaldırmak olduğunu söyler.

Enstelasyon ;

Yerleştirme sanatı (ya da enstalasyon sanatı), geleneksel sanat eserlerinin aksine, çevreden bağımsız bir sanat nesnesi içermeyip belirli bir mekân için yaratılan, mekânın niteliklerini kullanıp irdeleyen ve izleyici katılımının temel bir gereklilik olduğu sanat türüdür. Kapalı veya açık mekânlarda yapıla...bilir.

Kökleri kavramsal sanat ve hatta 20. yüzyıl başındaki Marcel Duchamp'ın hazır-yapımları ve Kurt Schwitters'e kadar giden enstalasyon, diğer adıyla yerleştirme sanatı, çağdaş sanatta mimarlık ve performans dışında birçok başka görsel sanat disiplininden de destek alan melez bir tarzdır. Uygulanmasında sanat eserinin sergileme veya gösterim aşamalarını vurgulayan yerleştirme, 1970'lerde şekillenmiştir.

Hermeneutik (yorumsama)

Antik Yunan Tanrısı Hermes, yer (insanlar) ile gök (tanrılar) arasında bağ kurucu ve yer yüzünde yukarının (tanrısal olanın) yorumcusu (hermesneuta) olarak kabul görmekte idi. “Hermenötik” denilen bu kelime kaynağını Hermes’in bu fonksiyonundan alır. Hermönetik (Hermeneutics) sözcüğü bir metnin i...çrek (ezoterik) anlamının bulunması, bir metnin asıl maksadının anlaşılması anlamlarında kullanılmaktadır ve yorum ilmi olarak kabul edilir.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Murphy Kanunları

Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.
Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir.
Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır.
Bir şeyin olma olasılığı, istenme olasılığı ile ters orantılıdır.
Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır.
Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.
Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi.
Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir...

Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:

"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." "Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir." Bu parola modern teknikte analitik ölçüt olarak hataları önleme stratejisi olarak kullanılır ve görünen en esprili ama aslında ciddi bir temel üzerine oturtulmuş kanundur. Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun şöyledir: Belirli bir gelişme herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir. Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır. Kaptan Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı. Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır.